Boşanma Sonrası Nafaka İşlemleri

Evlilik çatısı altında birleşen iki insan anlaşamaması durumunda, boşanma kararı verebilir. Başta ekonomik şartların oluşturduğu sorunlar, evlilik kurumundan beklenilen ortaklığın sürdürülememesi, kişilik çatışmaları, duygusal anlaşmazlıklar, sevgi ve saygının bitmesi boşanma durumunun başlıca sebepleridir.  Boşanmalar genellikle iki türdür. Bunlardan biri anlaşmalı olarak yapılırken diğeri uzun ve zorlu bir süreçtir.Boşanma davalarının en önemli ayağı ise mali boyutu yani nafaka işlemidir. En çok merak edilenleri İstanbul Akyazı Hukuk Bürosu olarak sizler için derledik.

Nafaka Belirlenmesi

Boşanmanın mali sonuçları olarak görülen nafaka üç türlüdür.

1- Yoksulluk nafakası

2- Tedbir nafakası

3- İştirak nafakası

Hakim tarafından boşanma veya ayrılık davası açılır açılmaz uygulanan Türk Medeni Kanununun 169.maddesi gereği Tedbir nafakası uygulanır.  Hâkimler bu kanun ile, dava devam ederken eşlerin ortak edinilmiş mallarının yönetiminden. barınma ve geçimine ve ortak çocuklarının korunma ve bakımına kadar geçici önlemlerin alınmasını kapsar. Bu kanunun en önemli özelliği eş ve çocuklar için maddi tedbir anlamına gelmesidir.  

İştirak, Yoksulluk, Tedbir Nafakası Aralarındaki Farklar Neler?

 Yoksulluk nafakası,  boşanma ile birlikte yoksulluğa düşecek olan eşin alacağı destektir.  . İştirak nafakası  ise ortak çocukların velayeti kimde ise ona diğer tarafın ödemesi öngörülen desteğe denir. Ortak çocuk veya çocukların tüm ihtiyaçlarını kapsar.  Bu ihtiyaçlar da eşin mali gücü oranında belirlenir. Boşanma dosyasında yer alan her iki tarafın mali durumları hakim tarafından incelenir. Ve iştirak nafakası buna göre belirlenir.  Nafaka miktarı tarafların istekleri doğrultusunda değil hakimin takdiri ile önem kazanır.

Ekonomik Krizler Nafakayı Etkiler Mi?

Nafaka ile ilgili tarafların malî durumlarının değişmesi Medeni Kanunun 176.maddesinde belirtilmiştir.  Bu kanun ıle hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda nafakanın artırılması ya da azaltılmasına karar verebilmektedir. Hakim, tarafların isteği doğrultusunda, maddî tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini de kararlaştırabilir. Özellikle ortak çocuk veya çocukların masrafları için ödenen  iştirak nafakasının belirlenmesinde , adalet ilkesiyle her iki taraf da korumaktadır. Bu kararlar alınırken çocuğun veya çocukların yaşları önemli bir ayrıntıdır. Başta ihtiyaçları olmaküzere sağlık, bakım, eğitim gibi  zorunluluklar göz önünde bulundurarak nafaka  belirlenir.

Nafaka Ödenmezse Ne Yapılabilir?

Nafaka karara bağlandıktan sonra ödenmemesi  bir suçtur. Bu suç işlendiğinde  devreye  icra iflas kanunları girmektedir. Nafakanın ödenmemesi durumunda alacaklı, icra ceza mahkemesi ile ödenmesini talep edebilir. Nafaka ödemekle yükümlü olan eski eş ödememekte ısrar etmesi durumunda 3 aylık hapis cezası verilir. Bu ceza ancak nafaka borcunu tamamı ödendikten sonra eğer eski eş hapisteyse tahliyesi sağlanır.  Bu süreçte ödenmeyen nafaka borcu kapanmaz ve silinmez. Hapis yatılsa da borç ödemesi faizle birlikte tahsil edilir.

Haciz İşlemleri Hangi Eşyalara Uygulanabilir?

İcra ve İflas Hukuku

Haciz ülkemizin en önemli sorunlarından biri…Ülkemizde son yıllarda yaşanan en ağır kriz döneminin içinden geçiyoruz. Ekonomik kriz herkesin bütçesini oldukça sarsarken, özellikle banka borçları icra dosyaları patladı. Bunun yanı sıra mağazaların kredili satışlarının ödenmeme durumu artış gösterdi. Borçlu kişilerin borçlarını ödeyemez duruma gelmesinde son nokta alacaklının borçlu için haciz işlemini başlatmasıdır. İnsanları etkileyen haciz işlemleri sadece maddi anlamda değil, psikolojik olarak da yıpratıcı bir süreçtir. Bu yıpratıcı süreç sadece borçluyu etkilemez. Aynı zamanda borçlunun ailesini ve yakın çevresini de oldukça fazla etkileyebilmektedir. “Haciz işlemleri hangi eşyalara uygulanabilir? “ Sorusunun cevabını İstanbul Akyazı Hukuk Bürosu olarak sizler için derledik.

Eski Hacizler ve Şimdikiler Arasındaki Fark

Eskiden haciz işlemlerinde yaşamsal ihtiyaç olan buzdolabı, çamaşır makinesi gibi ev eşyaları da haczedilebiliyordu. Şimdilerde ise yapılan kanun değişikliği ile İcra İflas Kanunu 6352 sayılı kanununun 16. Maddesi ile değişik 82. maddesinin üçüncü fıkrası; “Kıymetli evrak, altın, gümüş, para, değerli taş, antika veya süs eşyası gibi kıymetli şeyler hariç tutularak, borçlu veya aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için lüzumlu eşya; aynı amaçla kullanılan eşyanın birden fazla olması durumunda bunlardan biri haczedilemez.” hükmünü içermekteydi. Bu kanuna eklenen “İcra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirme yetkisindedir. Ve bu talebin reddine veya kabulüne karar verir.” İfadesi de eklenmiştir. Kısacası daha önceleri alacaklının karar verdiği mallar yerine icra memurlarının takdiri de önemli hale gelmiştir. Haciz uygulamasında çoğu icra memurunun hacze gittiği evdeki kararı, televizyonsuz bir hayatın mümkün olduğu yönündedir. Ve bu açıdan bakıldığında televizyon, laptop, bulaşık makinesi gibi eşyaların alınması sık sık yaşanmaktadır.

İcra Memurunun Takdiri De Önem Kazandı

Bu sayede alacaklının haciz işlemini başlatmasıyla icra memurunun hacizdeki değerlendirmeleri de önem kazanmıştır. Kanunun icra memurlarına bu yetkiyi vermesi ; “Temel hak ve özgürlükleri korumak, alacaklı ile borçlu arasındaki menfaati dengelemektir. Hacizde ekonomik açıdan fayda sağlamayan ve muhafaza edilmesi güç, satışı zor olan eşyalar tercih edilmez. Kanunun düzenlenmesinde, borçlunun ve aynı evdekilerin gerekli her türlü eşyanın haczedilemeyeceğini hükme bağlanmaktadır” ifadesi bulunmaktadır. İcra memuru kanunda açıkça belirtilen ilkeler ile icra takibinde alacağı karşılayacak malı haczedecek. Ve haciz sonrası evdeki yokluğu borçlu ve evdekilerin hayatlarını sürdürmesinde en az sıkıntı verecekleri tercih etmelidir. Ve haciz edilen malların muhafazasının kolay ve ve satışında sorun olmayanları seçmeye öncelik vermesi beklenmektedir.

Yargıtay’a göre, haciz konusu malın borçlunun haline uygun olup olmadığı ölçütü değerlendirmeye alınamaz, kararındadır.

YABANCILAR HUKUKU

Uluslararası hukukun gerektirdiği bir izin olan oturma izni ile kamu huzuru ve düzeni korunarak meydana gelmesi muhtemel olumsuz hallerin önüne geçilmesi ve ülkede bulunan yabanı uyruklu kişilerin belirlenerek kontrol edilmesi sağlanır. İkamet izni, Türkiye’de 90 günden daha fazla bulunmak durumunda kalan her yabancı kişinin alması gereken bir statüdür. Oturma izninin alan ancak 6 ay içinde kullanmayan yabancı uyruklunun oturma izni iptal edilir. Oturma izninin hukuki dayanağı; Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri İle İlgili Kanun’dur. 

İkamet izninin muaf durumda olan yabancı uyruklu kişiler istisna olmak kaydıyla, vize süresini kapsamayan süreler için Türkiye’de bulunmak isteyene her yabancı uyruklu kişi ikamet izni almak zorundadır. Yabancı uyruklu kişinin Türkiye’de bulunma amacına göre farklı oturma izinleri mevcuttur. Oturma izni çeşitleri şu şekildedir:

  1. Kısa dönem oturma izni,
  2. Uzun dönem oturma izni,
  3. Aile oturma izni,
  4. Öğrenci oturma izni,
  5. İnsan ticareti mağduru oturma izni.

Oturma İzni Nasıl Alınır?

Oturma izni almak isteyen yabancı uyruklu kişinin başvuru sürecinde, gerekli belgelerin ibraz edilmesinde ve harici işlemlerde hata yapmak suretiyle hak, zaman ve maddi kayıp yaşamaması adına deneyimli bir avukattan hukuki destek alması son derece önemlidir. İkamet izni almak için online sistem kullanılır. Oturma izni almak isteyen yabancı uyruklu kişi, göç idaresinin resmi web sitesi üzerinden e – ikamet sekmesini kullanarak oturma izni başvurusunda bulunabilir.

E-ikamet sayfasına erişim sağlandıktan sonra “ilk kez ikamet izni başvurusu yapıyorum” butonu seçilmeli ve yönlendirilen başvuru formu doldurulmalıdır. Formun doldurulmasını takiben İl Göç İdaresi Müdürlüğünden randevu alınmalıdır. Alınacak randevu için yine e – ikamet sayfası kullanılabilir. Doldurulan formun çıktısı alınarak imzalanmalı ve ikamet izni almak için gereken belgelere eklenerek İl Göç İdaresi Müdürlüğüne ibraz edilmelidir. 90 gün süre ile açıklanan başvuru sonucunun ardından ikamet iznine hak kazanan yabancı uyruklu kişilerin izin belgesi, PTT kargo ile kendisine ulaştırılır.

Oturma İzni Almak İçin Gereken Belgeler

Oturma izni almak isteyen yabancı uyruklu kişi, e – ikamet sayfası üzerinden ikamet izni başvurusunu takiben İl Göç İdaresi Müdürlüğünden randevu alarak Müdürlüğe gereken belgeleri ibraz eder. Gerekli belgeler, başvuru yapılan oturma izni türüne göre değişir. Bu nedenle her bir oturma izni çeşidi için gerekli belgelerin ayrı ayrı izah edilmesi yerinde olacaktır. İlk olarak, kısa dönem oturma izni için gereken belgeler şu şekildedir:

  • İkamet izni başvuru formu,
  • Pasaport ya da dengi bir belgenin aslı ve fotokopisi,
  • Biyometrik fotoğraf (4 adet)
  • Maddi imkan beyanı,
  • Sağlık sigortası.

Kısa dönem ikamet izni için bu belgeler ibraz edilmelidir. Öğrenci ikamet izni için gereken belgeler ise şu şekildedir:

  • İkamet izni başvuru formu,
  • Pasaport ya da dengi bir belgenin aslı ve fotokopisi,
  • Biyometrik fotoğraf (4 adet),
  • Maddi imkan beyanı,
  • Sağlık sigortası,
  • Öğrencilik belgesi,

Şeklinde olup, uzun dönem ikamet izni için gereken belgeler:

  • İkamet izni başvuru formu,
  • Pasaport veya dengi bir belgenin aslı ve fotokopisi,
  • Biyometrik fotoğraf (4 adet),
  • Maddi imkan beyanı,
  • Sağlık sigortası,
  • Son 3 senelik süre içinde sosyal yardım alınmadığına ilişkin mühürlü veya imzalı belgenin aslı,
  • Adres kayıt sistemi üzerinde kayıtlı bulunduğunu gösterir belge,

Şeklindedir. Aile ikamet izni için gereken belgeler ise:

  • İkamet izni başvuru formu,
  • Pasaport veya dengi bir belgenin aslı ve fotokopisi,
  • Biyometrik fotoğraf (4 adet),

Şeklindedir. Bununla birlikte, destekleyici tarafından ibraz edilmesi gereken belgeler:

  • Pasaport veya dengi bir belge,
  • Nüfus cüzdanı aslı ve fotokopisi,
  • Maddi imkan beyanı,
  • Aile bireyleri için sağlık sigortası,
  • İkamet izni belgesi,
  • Adli sicil kaydı,

Adres kayıt sistemine kayıtlı olunduğunu gösterir belge.

Oturma İzninde Avukatın Önemi

İkamet iznine ilişkin oldukça kapsamlı bir hukuki prosedür bulunur. Bunun yanı sıra oturma iznini düzenleyen mevzuat sürekli güncellenmektedir. Güncel mevzuatın takip edilmesi ve oturma izni için gereken hukuki prosedüre hakim olunması oldukça zordur. Bunun için deneyimli ve uzman bir avukattan hukuki yardım alınması çok daha isabetli olacaktır.

TÜKETİCİ HUKUKU

Tüketici Avukatı Nedir?

Tüketici hukuku ve buna bağlı tüketici davaları, mal ve hizmetlerin satın alınması sonrası oluşan ve hukuki ortam sonrasında oluşabilecek muhtemel uyuşmazlıklar kapsamında çalışmalarını yürüten hukukun bir dalıdır.

Tüketici Avukatları Hizmetleri Nelerdir?

  • Abonelik sözleşmeleri davaları
  • Ayıplı Mallardan ötürü doğan davalar
  • Ayıplı hizmetlerden ötürü doğan davalar
  • Garantili malların oluşturduğu davalar
  • Haksız şartlardan oluşan davalar
  • Kapı satışı – mesafeli satışı davaları
  • Kredi kartı kullanımından ötürü doğan davalar
  • Konut finansmanından ötürü doğan davalar
  • Paket turları davaları
  • Kampanyalı satış davaları
  • TOKİ sözleşmeleri davaları
  • Tüketici Sorunları Hakem Heyeti ile ilgi yapılan müracaatlar
  • Tüketici kredileri davaları
  • Tüketicilerin Reklam Kuruluna yapması lazım gelen birtakım başvurular
  • Tüketicilerin Rekabet Kuruluna yapması gereken başvurular

Tüketici Avukatı Danışmanlık Hizmetleri Nelerdir?

  • Abonelik sözleşmeleri düzenlenmesi
  • Devre tatil sözleşmeleri düzenlenmesi
  • Mevcut İş yerinin tüketici hukukuna münasiplik durumunun denetlenmesi
  • Kapıdan satış ve mesafeli satış sözleşmeleri denetimi, düzenlenmesi
  • Kapıdan satış sertifika için gereken başvurular
  • Konut finansmanı ve tüketici kredileri sözleşmeleri düzenlenmesi
  • Mal veya hizmet satım sözleşmeleri düzenlenmesi
  • Mesafeli satış sözleşmeleri düzenlenmesi
  • Paket tur sözleşmeleri düzenlenmesi
  • Taksitli ve kampanyalı satış sözleşmeleri düzenlenmesi
  • Ticari reklam ve ilanların Tüketici hukuku çerçevesinde düzenlenmesi işlemi
  • Tüketici Sözleşmelerinin uygun olarak hazırlanması ve
  • Tüketici şikâyet hattı kurumu ve tüketicilerin şikâyetlerini cevaplandırma işlemi

Genel İtibariyle Tüketici Avukatı Faaliyetleri

Akyazı Hukuk Bürosu genel tüketici avukatı faaliyetleri şu şekilde sıralanabilir:

  • Hizmetin ayıplı olması durumunda ücret iadesi, malın parasız tamiri ya da yenisi ile değiştirilmesi gibi taleplerin Tüketici Hakem Heyeti ya da Tüketici Mahkemeleri dolayında takibinin yapılması.
  • Tüketici kredisi sözleşmelerinde alınmış olan yapılandırma ücretlerinin iadesi.
  • Kredi kartı işlem ücret takip durumu,
  • Ayıplı malın satın alınması sonucunda tüketicinin maruz kaldığı maddi manevi zararlar dolayında tazminat davası talep edilmesi.
  • Tüketici sözleşmelerinde mevcut bulunan haksız şartların denetlenmesi ve düzenlenmesi.
  • Konut finansmanı satış sözleşmelerinden dolayı oluşan ihtilaf durumları.

Tüketici Avukatı Neden Önem Arz Eder?

Gelişmiş bir çağın vermiş olduğu sosyal bir durum olan tüketim hayatın hemen hemen her yerinde. Hemen her konuda tüketim sağlanıyor. Yapılan alışveriş sektör sayısı, işletmeler oldukça fazla. Alışveriş yaparken pek çok insan dolandırılıyor. 

Bu sebeple büyük maddi hasara uğrayan pek çok insan var. Bu gibi sebeplerden ötürü, mevcut maddi kayıpların iadesi ve adaletin yerini bulması için gerekli olan şey tüketici mahkemeleridir. 

Bir tüketici davasında ise en önemli rol tüketici avukatına düşer. Avukat satın alımlardan ötürü oluşan haksız durumların önüne geçerek mağdur tüketicinin anayasal haklarını sonuna kadar savunmakla yükümlüdür.

Tüketici Avukatı Ücretleri Nelerdir?

Bahsi geçen bu konuda avukat ücretleri pek çok insan için merak konusu. Bu noktada her tüketici davasında tüketici avukatı ücreti aynı olmaz. 

Çünkü tüketimden ötürü açılan davalar birbirinden çok farklı durumlarda baş gösterebilir. Bu noktada maddi kaybın ve zararın büyüklük derecesi arz eder. 

Tüketici davasının uzama süresi de avukatın ücretini etkileyen bir unsurdur. Uzun süren ve çekişmeli geçen bir dava ile tek celsede sonuçlanan bir davanın avukatlık ücreti bir olamaz.

Bu sebeple size en doğru bilgiye bir avukatlık bürosundan danışma alarak sahip olabilirsiniz.

Miras Hukuku

Miras Avukatı Nedir?

Miras avukatı; miras hukuku alanında olan her türden hukuki işlemlerin yürütülmesini ve çözülmesini sağlayan hukuk insanıdır. Miras avukatı olabilmek için hukukçu daha ziyade miras hukuku kapsamına giren davalara bakmalıdır ve bu alanda kendini mümkün olduğunca geliştirmelidir. Okulda öğrendiği teorik bilgisine iş hayatında deneyimlediği pratik bilgileri de katmalıdır.

Miras kavramı, kişinin vefatından sonra tüm mal varlığının mevcut mirasçılarına geçmesi demektir. Bu noktada mirasın intikalinde kişinin sahip olduğu tüm mal varlığı ve mevcut borçları da mirasçılara geçer. Miras hukuku da ölen kişinin mirasının nasıl şartlarda mirasçılarına geçeceğiyle alakalıdır.

Miras Avukatı Olarak Dava ve Danışmanlık Hizmetleri

Bir miras avukatının ilgilendiği davalar ve danışmanlık hizmetleri mevcut duruma göre çeşitlilik gösterebilir. En sık danışılan ve davası görülen miras davaları ve danışmanlık hizmetleri aşağıdaki gibi listelenebilir:

  • Tenkis davaları
  • Mal kaçırma davaları
  • Veraset ilamı alım işlemleri
  • Tereke tespiti
  • Tereke yönetimi davaları
  • Mirasın reddine dair davalar
  • Miras ortaklığına dair açılan davalar
  • Miras feragat sözleşmesi
  • Miras sözleşmesi
  • Vasiyetname işlemleri
  • Miras şirketinin yönetimi

Miras Avukatı Hangi Davalara Bakar?

Miras avukatı, miras hukukuna dair oldukça fazla sayıda davaya bakmaktadır. Bu davalar:

  • Tapu iptal davası
  • Tenkis davası
  • Reddi miras davası
  • Ortaklığın giderilmesi davası
  • Muris muvazaası davası
  • Mirasçılık belgesinin iptali davası vs.

Olarak sayılabilir. Miras davası avukatı bu davaların yanında bunlara ek olarak vasiyetname düzenlenmesi, vasiyetname iptali, mirastan feragat sözleşmelerinin hazırlanması, ölene dek bakma sözleşmesi düzenlenmesi ve hazırlanması gibi pek çok işlemi ve hukuki dava takibini de yapar.

 

Miras Avukatı ve Mirasta Mal Paylaşımı

Pek çok insanın kafasında mirasta mal paylaşımı konusu soru işaretidir. Mirasta mal paylaşımı işlemi miras bırakan kişinin ölmeden önce vasiyetname bırakıp bırakmadığı konusuyla sıkı bir ilişki içerisindedir. Eğer vasi tarafından yasal şartlar altında düzenlenmiş bir vasiyetname söz konusu ise miras paylaşımı bırakılan bu vasiyetname üzerinden yapılır. Fakat bu noktada saklı paylara uygun bir paylaşım yapılması durumu elzemdir. Miras bırakan kişi ölümünden evvel bir vasiyetname düzenlememişse mevcut mirasın dörtte biri sağ olan eşine, dörtte üçü de çocuklarına paylaştırılır.

Miras paylaşımı noktasında mirasçılar arasında anlaşmazlık durumu ortaya çıktığında ise miras avukatı gereksinimini duyulur. Miras davalarına bakan avukatlar yukarıda bahsi geçen şekilde oluşan anlaşmazlıklar oluştuğunda evvela uyuşmazlığın mahkemeye taşınmasından önce nasıl çözülebileceğinin cevabını arar.

Miras Sözleşmeleri ve Miras Avukatı

Miras sözleşmeleri, mirasın paylaşımından ötürü doğan pek çok anlaşmazlığı kapsar. Bahsi geçen bu sözleşmeler mirastan feragat, miras taksim, mirasçılıktan çıkarma sözleşmesi şeklinde ifade edilebilir.

Mirastan feragat sözleşmesi mirasçının miras bırakan kişinin vefatından sonra mirasçının kendisine intikal edecek olan mirastan ya tamamen ya da kısmen vazgeçme durumudur.

Miras taksim sözleşmesi; mirasçılar arasında paylaşılan oranların oluşturulması ve fiilen alınması olarak ifade edilebilir. Miras taksim sözleşmesi mevcut miras üzerinde ortak mülkiyet olarak hak sahibi olan mirasçıların tasarruf yetkisini kullanmaları sebebiyle düzenlenirler.

Mirasçılıktan çıkarma sözleşmesi ile mirastan çıkartılan kişi artık miras hakkında söz sahibi olamaz ve pay alamaz yahut tenkis davası açma hakkına sahip olamaz.

Miras Avukatı Ücretleri 

Miras avukatı ücretleri miras davalarının ve mevcut yapılan sözleşmelerin varlığına göre değişiklik gösterebilir. Yani her miras davasında bir miras avukatı ücreti bir olmaz. Dava öncesinde ve daha sırasında davanın uzunluğu, yapılan işlemler, danışılan farklı durumlar dava ücretinin belirlenmesinde etkin rol oynadığı bilinir.

Uzlaştırma Yasası ve Şartları

İşlenen bir suça karşılık, suçu işleyen ve suçun mağduru arasında uzlaşılıp uzlaşılamayacağı konusunda belli bir süreç vardır. Bu süreç, uzlaştırma yasası ve uzlaşma şartları ile Ceza Hukuku’nda 253. Ve 254. maddelerle belirlenmiştir.

Hiçbir suçla bağlantısı olmayan kişiler, taraflar arasındaki bu uzlaşma sürecini yönetirler. Süreci yöneten kişiler “arabulucu” olarak adlandırılmaktadır. Birçok kişi, uzlaşmanın, davadan vazgeçmek olduğunu düşünür. Ancak, uzlaşma yasası ve uzlaşma şartları farklı süreçleri beraberinde getirir. Burada, tarafların kullandıkları sözler çok önemlidir.

  • Uzlaşma olmadan önce, mağdurun şikâyetten vazgeçerse, uzlaşma şartlarından yararlanamaz.
  • Mağdur kişi; şikayetçi olduğunu ama yine de uzlaşmak istediğini bildirmelidir.

Emniyet görevlileri, Cumhuriyet Savcısı veya hâkimin uzlaştırma yasasını yürürlüğe sokabilmeleri için; uzlaştırma yasası ve uzlaşma şartları hakkında bilgi vermesi gereklidir.

Uzlaştırma yasası ve uzlaşma şartları için mağdur ve suçu işleyen kişi, aldıkları bilgiler doğrultusunda uzlaşmayı kabul edip etmediklerini üç gün içinde ilgililere bildirmekle yükümlüdür.

Tarafların uzlaşmayı kabul etmeleri halinde; hiçbir suçla ilişiği olmayan “arabulucu” denen kişiler bu konuyla ilgili olarak göreve çağrılırlar. Arabulucu, tamamen tarafsızdır ve taraflar kendileri hakkındaki kararı uzlaştırma yasası ve uzlaşma şartlarına göre kendileri vermiş olurlar.

Her iki taraf da uzlaşma şartları içinde uzlaşabilirlerse, üzerinde kararlaştırılan konu yerine getirilerek uzlaşma süresi biter ve ceza yargılanmasına son verilir.

Çocuklar İçin Uzlaşma Şartları Nelerdir?

Türk Ceza Kanunu’nda “uzlaşma” konusu, Uzlaştırma yasası ve uzlaşma şartları resmî gazetede 6763 sayılı yasa ile son şeklini alarak yayınlanmıştır. Bu yasaya göre, çocuklara özel uzlaşma şartları oluşturulmuştur.

Çocuklar için uygulanan uzlaştırma yasası ve uzlaşma şartları yetişkinlere göre daha farklıdır. Suç 18 yaşın altındaki çocuklar tarafından işlenmişse ve kamu tüzel kişiliği zarar görmüşse uzlaşma şartları geçerli olmamaktadır.

On sekiz yaş altı çocuklarda suça sürüklenme suçu olarak adlandırılır. Uzlaşma şartlarına göre; çocuk yaşta işlenen suçlarda şikâyetin olup olmaması önemli değildir. Burada geçerli olan, kamu tüzel kişilerine karşı suç işlenmemesi ve uzlaşma süresi için belirlenen üst sınırın aşılmamış olmasıdır.

Yani suça sürüklenen bir çocuk, kamu tüzel kişiliğine karşı suç işlememiş ve alacağı cezaların üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis, adli para cezası gibi suçlar ise, uzlaştırma yasası, çocuklarda geçerli olmaktadır.

Hangi Suçlar için Uzlaşma ve Uzlaştırma Geçerlidir?

Türk Ceza Kanunu’na göre, uzlaştırma yasasında ve uzlaşma şartlarında bazı kurallar vardır. Her suç için uzlaşma yasası ve şartları geçerli değildir. Kanunumuza göre uzlaştırmanın geçerli olabilmesi için;

  • Bilerek yaralamak
  • Ticari sırların açıklanması, bankacılık sırlarının açığa vurulması, müşteri bilgilerinin açığa çıkması
  • Dikkatsiz ve özensiz şekilde yapılan yaralama suçları
  • Çocuk kaçırmak ve rehin tutmak
  • Özel hayatı ifşa etme suçları
  • Tehdit etme, şantaj yapma
  • Güvenin suiistimal edilmesi
  • Sahtekârlık yapma

Uzlaştırma Yasası ve Uzlaşma Şartları Kimler için Geçerlidir?

Uzlaştırma yasası ve uzlaşma şartları, Türk Ceza Kanunu maddelerinde belirlenmiştir. Ceza alması kesinleşmiş kişiler, uzlaştırma yasası ve uzlaşma şartlarından yararlanabilir. Cezaevinde olmayan cezası kesinleşmiş kişiler de uzlaştırma yasa ve şartlarından faydalanabilmektedir. Yasadan faydalanabilmek için, uzlaştırma yasasına uyacak suçların olması yeterlidir.

Daha önceden bu yasadan yararlanmış ancak uzlaşmaya varılamamış kişiler, bu yasadan tekrar yararlanamamaktadır.

Uzlaştırma Şartlarının Uygulanma Süresi Ne Zamana Kadardır?

Uzlaşma şartlarının yerine getirilmesi için, ilk olarak arabulucu tarafından “uzlaşma teklifi” taraflara götürülür. Arabulucu hem mağdurun hem de suç faili kişinin, bu konudaki görüşlerini dinler. Taraflar, üç gün içinde arabulucu tarafından uzlaşma teklifini değerlendirip, isteyip istemediklerine dair karar vermek durumundadır.

Tarafların uzlaşma yasasını ve şartlarını kabul etmesinin ardından, arabulucu kişinin yani uzlaşma teklifini yapan uzlaştırma görevlisinin 30 gün içinde bitirmelidir. Uzlaştırma şartları, büyük bir gizlilik içinde ve güvenli ortamlarda yapılmalıdır.

Uzlaşma görüşmelerinin hiçbir şekilde Cumhuriyet Savcısı ya da taraflarca mahkemede ya da başka bir yerde açıklanması yasaktır. Bu görüşmelerin, herhangi bir dava ya da soruşturmada delil olarak kullanılamayacağı da bilinmelidir.

Bilişim Hukuku

Bilişim Hukuku | Avukatı

Bilişim avukatı, bilişim ortamında gerçekleşen suçlarla bilişi sistemlerinin kullanıldığı özel hukuk uyuşmazlıklarına bakan hukuk insanıdır. Bilişim, mevcut bilginin elektronik araçlar sayesinde aktarılmasıdır. Bu noktada bilişim kavramı; pos cihazları, bilgisayarlar, cep telefonu, tablet vs. benzeri aletlerle gerçekleştirilen bilgi aktarımlarını belirtir. Sosyal medya hesapları (Facebook, Twitter, Youtube vs.) bilişim sistemi olarak kabul görür. Bahsi geçen bu sistemler aracılığıyla işlenen suçlara ya da özel hukukla alakalı davalara bakan avukatlara da bilişim avukatı denir.

Bilişim Avukatı Ne İş Yapar?

Bilişim sistemlerinin aracılığıyla gerçekleştirilen suçlara ya da bilişim sistemleriyle alakalı hukuki uyuşmazlıklarla ilgilenir. Bilişim suçlarıyla ilgilenen avukatlar genellikle müstehcenlik, şantaj, tehdit, dolandırıcılık gibi belli birtakım suçlarla karşılaşırlar. Aynı zamanda çevrimiçi itibar yönetimi, içerik kaldırma, yalan haber kaldırma, sahte hesap kapattırma gibi işlemleri de avukatlar yapar. Youtube’den video kaldırma, Google arama motoru sonucu silinmesi, telif hakkı korunması ve ihlali durumunda yürütülen hukuki süreçler, internet ticareti sözleşmeleri, mesafeli satış sözleşmesi hazırlanması ve yürütülmesi işlemleri de avukatlar aracılığıyla yürütülür.https://www.youtube.com/embed/F39zpS5UZzA

Bilişim Avukatı Hangi Davalara Bakar?

Bilişim suçları avukatı ya da diğer ismiyle siber suçlar avukatı, ceza hukuku mevzuatında mevcut olan bir avukatlık uzmanlık alanı olarak mevcut değildir. Fakat, bilişim alanında kişisel olarak gelişimiyle uzmanlaşan ceza avukatları mevcuttur. Genel olarak TCK’da mevcut olan bilişim suçları şu şekildedir:

  • Bilişim sisteme giriş suçu
  • Bilişim sistemini kasıtlı olarak engelleme, erişilmez kılma, mevcut verileri yok etme veya değiştirmeye yönelik suç
  • Banka veya kredi kartı haksız kullanımından ötürü doğan suçlar
  • Yasak cihaz veya yasak program kullanmadan ötürü doğan suçlar.

Boşanma davası Nedir?

Boşanma davası denilen hadise ölüm, gaiplik, cinsiyet değişikliği, hükümsüzlük halleri gibi  evliliği sona erdiren (ortadan kaldıran) sebeplerden biridir. Bir boşanma avukatıile yürütülen boşanma davası Türk Medeni Kanunu’nda evliliğin hükümsüzlüğünden hemen sonra düzenlenmiş olup, diğer sebeplerden çok daha önemli olması hasebi ile ayrı bir başlık altında düzenlenmiştir.

Çekişmeli ya da anlaşmalı olacak şekilde boşanma davası türlerine yer verilmiştir. Bu türlere göre dava dilekçeleri hazırlanır ve evliliğin sonlandırılması üzerine duruşmaya geçilir. Boşanma nedenleri olarak:

  • Evlilik birliğinin sarsılması
  • Zina veya terk
  • Haysiyetsiz yaşam koşulları
  • Hayata kast ve akıl hastalığı gibi çeşitli nedenler boy gösterir.

Boşanma davası için tüm bu gerekçeler dilekçe içerisinde boy gösterir. Gerek anlaşmalı gerekse çekişmeli boşanmaya ilişkin Aile Mahkemesi’ne dilekçe sunulur ve duruşmaya yer verilir.

Anlaşmalı Boşanma Nedir?

Anlaşmalı boşanma4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun boşanmaya ilişkin genel hükmünü oluşturan 166’ncı maddesinde hüküm altına alınmıştır. Buna göre anlaşmalı boşanma, “genel” ve “mutlak” bir boşanma sebebi olup, şartların varlığı halinde boşanmaya karar verilmesi gerekir. Buradan anlaşılacağı üzere, hakime boşanma ya da boşanma yerine ayrılığa hükmetme konusunda takdir alanı bırakılmamıştır. Bu sebeple, 166’ncı maddedeki koşulların varlığı halinde tarafların boşanacakları hususu mutlaktır.

Tarafların anlaşmalı boşanmaları, hakim önünde “çekişme” olmaksızın boşanmalarını ifade etmektedir. Bir diğer söyleyişle, tarafların boşanmaya ilişkin hususlarda fikir ayrılığı yaşadığı ya da çekiştiği bir konu bulunmamaktadır. Taraflar, aralarında akdettikleri anlaşma protokolünü aile mahkemesine sunarak boşanmaya karar verilmesini talep eder. Hakim, protokolde yazılı hususlarda fahiş koşul olup olmadığını kontrol eder ve gerekirse protokolde değişiklik yapılmasına karar verebilir. Protokolde, ortak çocuğun velayeti, evlilik birliği içerisinde edinilmiş malların ne şekilde bölüştürüleceği, ortak yaşam alanlarının ne şekilde düzenleneceği gibi hususlar kararlaştırılır. Protokolün kabulü ile, aşağıda sayılan koşulların da varlığı halinde tarafların genellikle tek celsede boşanmalarına karar verilir. Bu boşanma, taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı ve boşanmaya ilişkin hususlarda anlaşmaya varılmış olduğu için “anlaşmalı boşanma” olarak tanımlanır.

Anlaşmalı Boşanma Koşulları

Anlaşmalı boşanmaya ilişkin yasal koşullar, 4721 sayılı TMK’nin 166’ncı maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilmiştir. Buna göre; “Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulmasışarttır. Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.”

Yukarıda verilen hükümden de anlaşılacağı üzere, anlaşmalı boşanma için şu şartların oluşması gerekmektedir:

  1. Evlilik en az bir yıl sürmüş olmalıdır.
  2. Boşanmak için eşler ya birlikte mahkemeye başvurmalı ya da eşlerden biri diğerinin açtığı boşanma davasını kabul etmelidir. Hükme göre, eşlerden birinin açtığı boşanma davasının diğeri tarafından kabul edildiği olasılıkta, hakimin tarafların ikrarı ile bağlı olmadığına ilişkin TMK m. 183/b.3 hükmü uygulanmaz.  Örneğin, zina sebebiyle açılan bir boşanma davasında zina yapan eşin bunu ikrar etmesi kural olarak hakimi bağlamaz. Ancak aynı davada zina yapan eşin davayı kabul etmesi (davalı eşin davayı kabulü) halinde hakim bununla bağlanır ve TMK m. 166/3 uyarınca anlaşmalı boşanmaya hükmeder.
  3. Hakim, tarafların gerçekten boşanma iradeleri bulunup bulunmadığını anlamak için tarafları bizzat dinler ve gerçek iradelerini saptar. Gerçek iradenin boşanma yönünde olması, taraflardan birinin iradesinin diğeri tarafından fesada uğratılmaması esastır.
  4. Tarafların boşanmanın sonuçları bakımından anlaşmış ve tercihen bir protokol hazırlamış olmaları gerekir. Ancak protokol hazırlamaları bir zorunluluk olmayıp, boşanma konusunda iradelerinin uyuşmuş olması yeterlidir.
  5. Hakim, tarafların anlaştığı hususlarda taraflardan birinin mağdur olmadığını, fahiş bir edim farkı bulunup bulunmadığını kontrol eder. Gerekirse, tarafların aralarında anlaştıkları edimlere müdahale edebilir. Bunu, tarafların ve özellikle de ortak çocukların yüksek menfaatini göz önünde bulundurarak yapar.

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Anlaşmalı boşanma, eşlerin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166’ncı maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca boşanmaya ilişkin şartlarda ve boşanmanın hukuki – mali sonuçlarında anlaştıklarını bildiren sözleşme/protokol metninin mahkemeye sunulmasıyla birlikte açılır. Protokol, boşanma dava dilekçesinin eki olarak mahkemeye verilir.

Eşler, anlaşmalı boşanmada “anlaştıklarını” ifade ettiklerinden, boşanmaya ilişkin dava dilekçelerini anlaşma protokolü ile beraber mahkemeye sunmalıdır.

Dilekçe eşlerin son 6 aydır birlikte oturdukları yer aile mahkemesine birlikte verilebileceği gibi, eşlerden birinin açtığı boşanma davasının diğer eş tarafından kabul edilmesi durumunda da anlaşmalı boşanma süreci başlatılmış olur.

Bu tür boşanma davalarında tarafların, özellikle ortak çocuğun velayetine ve malvarlığının bölüşümüne ilişkin hususlarda anlaşmış olmaları ve anlaştıklarına ilişkin bir anlaşma protokolünü ya da sözleşmeyi mahkemeye sunmaları zorunludur. Bu protokolün, taraflar arasında serbestçe hazırlanması mümkün olmakla birlikte, hak kaybı yaşanmaması ve hazırlanacak akdin bir hukukçunun süzgecinden geçmesi adına aile hukuku alanında uzmanlaşmış avukat ile birlikte hazırlanması tavsiye edilmektedir. Zira mahkeme, taraflar arasında akdedilen sözleşmede “haksız” olduğunu düşündüğü ya da fahiş olduğuna kanaat getirdiği hususlarda hususlarda re’sen değişiklik yapabilmektedir. Bu sebeple protokolün bir profesyonel ile birlikte hazırlanması, süreçte aksaklık yaşanmaması adına büyük önem arz etmektedir.

Yukarıda da ifade edildiği gibi, bu halde boşanmaya ilişkin talepler, tarafların yerleşim yerlerinde bulunan aile mahkemesine yapılabileceği gibi, herhangi bir adliyede bulunan aile mahkemesine de anlaşmalı boşanma talebinin yapılması mümkündür.

Anlaşmalı Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?

Anlaşmalı boşanma davası ne kadar sürer sorusu ilgililerince merak edilen bir konudur. 

Anlaşmalı boşanma davası, görülecekleri mahkemenin yoğunluğuna bağlı olarak 1-3 ay sürebilir. Hakim boşanma kararına onay verdikten 15 ila 30 gün sonra karar çıkar. Boşanmanın kesinleşmesi 1 gün, nüfusa işlenmesi ise 1 haftadır.

Çekişmeli Boşanma Davası

Çekişmeli Boşanma Kavramı

Çekişmeli boşanma davası, eşlerin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun boşanmaya ilişkin hükümlerine göre anlaşmalı olarak boşanma ihtimaline yanaşmadığı ihtimalde gündeme gelen boşanma davası şekli olup, anlaşmalı olarak boşanılmasına göre daha uzun süren bir seçenektir. Bu davada eşlerden biri boşanmayı talep ederken diğer bu talebi reddetmekte; ya da eşlerden birinin açtığı boşanma davasına diğeri tarafından “karşı dava” açılarak cevaplanmaktadır. Çekişmeli boşanma davalarında edinilmiş malların ne şekilde bölüştürüleceği, nafaka miktarının ne kadar olacağı, ortak çocuk varsa bunların velayetlerinin hangi eşte ne şekilde bırakılacağı, velayete sahip olmayan eşin ortak çocuk ile nasıl kişisel ilişki kuracağı gibi hususlar çekişme konusudur.

Anlaşmalı boşanmalar çekişmeli boşanmalara göre çok daha kısa sürmekle beraber, uygulamadaki boşanmaların genellikle anlaşmalı boşanma şeklinde değil, çekişmeli boşanma şeklinde olduğu görülmektedir.

Yukarıda da belirtildiği gibi, çekişmeli boşanma davasında taraflardan biri boşanmayı isterken, diğer taraf buna karşı çıkmakta ya da sair bir istemle karşı dava açmaktadır. Bu halde taraflar, öncelikle çekişmeyi sona erdirerek boşanılıp boşanılmayacağına ilişkin bir mahkeme kararı almak durumunda kalırlar. Boşanma davası, çekişmeli ya da anlaşmalı olması ayrımı yapılmaksızın aile mahkemesinde görülür. Dava dilekçesini tebellüğ eden diğer eş, iki haftalık cevap süresi içerisinde boşanma davasına cevap olarak KARŞI DAVA açabilir. Bu davada genellikle kusur inkarı yapılarak diğer eşin kusurlu olduğu ve mal paylaşımının bu kusur oranlarına göre yapılması gerektiği ileri sürülür.

Boşanma davalarının en önemli sonuçlarından biri de eşlerin mali hayatlarında doğmaktadır. Bununla ifade edilmek istenen, eşlerin evlilik süresince edinilmiş ortak mallara ilişkin mülkiyet haklarına ilişkin uyuşmazlıklardır. Bu uyuşmazlıklar, anlaşmalı boşanma davalarında değil, çekişmeli (nizalı) boşanma davalarında gündeme gelir. Önemle belirtelim ki, çekişmeli boşanma davaları, mal paylaşımı davası ile birlikte açılırsa, hakim hem boşanmaya dair karar verir, hem de boşanma hükmüyle birlikte mal paylaşımına ilişkin kararını verir. Ancak, mal paylaşımı davalarının boşanma istemiyle birlikte ileri sürülmemesi ve farklı bir tarihte ayrı bir dava açılarak mal paylaşımı yapılması da pekala mümkündür.

Çekişmeli Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Boşanma davası, Türk Medeni Kanunu’nun boşanmaya ilişkin hükümleri doğrultusunda hazırlanacak ve AİLE MAHKEMESİNE verilecek bir boşanma dava dilekçesi ile açılır. Dilekçe, asilin kendisi tarafından hazırlanıp mahkemeye sunulabileceği gibi, bir boşanma avukatı eşliğinde vekaleten de hazırlanabilir.

TMK m. 168’e göre, “Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.”

Boşanmak isteyen taraf, kanunda düzenlenmiş özel boşanma sebeplerine dayanarak boşanmayı talep ediyorsa, dayandığı sebebin vuku bulduğunu ispat etmekle yükümlüdür. Kanunda hangi sebeplerin “özel” boşanma sebebi olduğu, hangi sebeplerin “genel” boşanma sebebi olduğu açıkça ifade edilmiştir. Özel boşanma sebepleri; zina, hayata kast, kötü muamele, terk, onur kırıcı davranış, haysiyetsiz yaşam sürme ve akıl hastalığı olarak sınırlı sayıda olmak üzere hükme bağlanmıştr. Genel boşanma sebebi ise, ortak hayatın eşler için çekilmez hale gelmesi ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması halidir. Özel sebeplerden brinin varlığı herhangi bir delil ile ispat edilirse hakim mutlaka boşanmaya karar verir. Ancak genel sebebin tam anlamıyla ispatı mümkün olamayacağından, boşanmaya karar verip vermemek hakimin takdirinde olacaktır. Hakim tarafları sulhe teşvik eder, ortak hayatın yeniden kurulabileceğine kanaat getirmesi halinde tarafların boşanmalarına karar vermeyebilir. Örneğin, zina sebebine dayanarak boşanmak isteyen tarafın, zinanın gerçekleştiğini ispat etmesi gerekmektedir. İspat etmesi durumunda hakimin takdir yetkisi kalmaz; boşanmaya karar verilmesi gerekir. Boşanma davası, boşanmak isteyen tarafça açılmakla birlikte, bu tarafın mutlaka yasada yazılı boşanma sebeplerinden birine dayanarak davasını gerekçelendirmesi gerekir. Gerekçesiz bir dilekçenin kabul edilerek boşanmaya karar verilmesi mümkün değildir.

Çekişmeli Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?

Anlaşmalı boşanma davaları, görüldükleri mahkemelerin yoğunluğuna bağlı olarak ortalama 1-3 ay sürerken çekişmeli boşanma davalarında kesin bir zaman dilimi vermek çok zordur.
Çünkü çekişmeli boşanma davalarında yerel mahkeme süreci, istinaf süreci ve yargıtay süreçleri sözkonusudur.

Yerel Mahkeme Süreci
Bu süreç eldeki kanıtlar ve tanıkların sayısının duruşmayı uzatıp uzatmayacağını değerlendirir ve bağlı olunan şehrin mahkemesinin yoğunluğuna bağlı olarak ortalama 6 ile 18 ay arasında bir süreden bahsetmek mümkündür.

İstinaf Süreci
İstinaf süreci ortalama 6 ile 12 ay arasında değişir.

Yargıtay Süreci
Yargıtay süreci 6-24 ay sürebilir. Bu süreç İstinaf nezdinde verilen kararın tarafların temyize başvurasına bağlıdır.

(Bilgi verilen süreler tahmini olmakla birlikte bu sürelerin daha kısa veya daha uzun sürebileceği bilinmelidir.)

Boşanma Davasında Ücretler

Boşanma davalarında, mahkemeye yatırılması gereken belirli bir harç ve gider avansı bulunmaktadır. Bunların yanı sıra, davada avukat ile birlikte çalışılmışsa avukata ödenmesi gereken bir vekalet ücreti de bulunmaktadır.

Harçlar Ve Gider Avansları(Yargılama Giderleri)

Harç ve gider avansları, boşanmanın anlaşmalı olup olmamasına göre değişmektedir.

Anlaşmalı boşanma davalarında tanık, bilirkişi, keşif gibi delillere başvurulmayacağından, mahkemenin talep edeceği harç ve gider avansı da düşük miktarda olacaktır. Bu masrafların ne miktarda olacağına ilişkin bir öngörüde bulunmak olanaksızdır. Zira masraflar sürekli değişmekte ve farklı kalemlere göre farklı miktarlar talep edilebilmektedir.

Çekişmeli boşanma davalarında ise “ispat” unsuru devreye girmektedir. İspat genellikle tanık, bilirkişi, isticvap, keşif gibi  delillerle yapılmakta olup, bu delillerin ikamesi için mahkeme tarafından harç ve gider avansı ödenmesi istenmektedir. Bu miktarlar mahkeme veznesine yatırılmadan dava açılması mümkün değildir. Çekişmeli boşanma davaları için talep edilecek harç ve gider avansı miktarı için de net bir miktar belirtmek mümkün değildir. Ancak, anlaşmalı boşanma davalarının çekişmeli yargılamaya göre daha az maliyetli olduğu söylenebilir.

Vekalet Ücretleri

Boşanma davalarında bir avukata vekalet vermiş olan tarafın avukata ne miktarda vekalet ücreti ödeyeceği tarafların aralarında yaptıkları vekalet sözleşmesine göre değişmektedir.

Avukatlık ücret sözleşmeleri tamamen avukat ile müvekkil arasındaki özel hukuk ilişkisi olup, bu alana ilişkin bir ücret öngörüsünde bulunmak mümkün değildir.

Tek Taraflı Boşanma Davası Ücretleri 2020

Bu sebeple deneyimli bir avukatla çalışmanızı özellikle öneriyoruz. Boşanma davası ücretleri 2020 ve daha fazla detaylı bilgi için boşanma avukatına ulaşabilirsiniz.

Vasiyetname Geçerliliği, Düzenlenmesi ve İptal davası

Yazılı ya da sözlü olacak şekilde vasiyetname beyanına yer verilmektedir. Bu şekilde miras bırakan kişinin son arzuları göz önünde bulundurulur. Miras paylaşım esasları da beyanlara göre dikkate alınır. Miras bırakan kişi noter ya da hakim huzurunda beyanlarını sunabilir. Ölüme bağlı olarak sunulan mirasa yönelik;

  • Mirasçılıktan çıkmaya yönelik beyan sunması mümkün olmakta.
  • Yeni bir mirasçı atamaya yönelik beyan sunabilir.
  • Direk olarak bir kişiye dahi mal vasiyetine bulunabilir.
  • Vakıf kurulmasına yönelik vasiyet beyanları da mevcut durumda.

Vasiyetname düzenlenmesi, geçerliliği ve iptal davası için başta bu detaylar dikkate alınır. Yani vasiyetname düzenlemelerinde ilk önce bu hususlara yer verilir. Beyanlara göre vasiyetname düzenlenir ve mirasçıların haberdar olmaları sağlanır.

Vasiyetname Düzenleme Şartları Nelerdir?

Vasiyetname düzenlenmesi, geçerliliği ve iptal davası için ilk önce şartları göz önünde bulundurmanız gerekir. Mesela 15 yaşın altında olan kişilerin vasiyetname hazırlamaları mümkün değil. Saklı paylara göre miras bırakılması da önemli şartlardan bir tanesidir. Aynı zamanda kanuni açıdan da şekil şartları mevcut durumda.

Şekil olarak başta resmi vasiyetnameler temel alınır. Beraberinde de el yazılı olacak şekilde vasiyetname hazırlıklarına geçilir. Son olarak ise sözlü vasiyetnameler mevcut durumda. Bu şekillere uyma şartı ile düzenleme yapılması gereklidir. Ancak şeklen uygun olanların değerlendirilmesi ve uygulanması esas alınır.

Resmi Vasiyetname Hazırlıkları

Vasiyetname düzenlenmesi, geçerliliği ve iptal davası için önce resmi olanlar dikkate alınabilir. Resmi olanlarda 2 tanığa ihtiyaç duyulur. Resmi memur tarafından düzenlemelere gidilir. Örneğin sulh hakimi ya da noter tercih edilebilir. Resmi memurlar tarafından hazırlanan vasiyetnameler, okunarak – imzalanarak sergilenebilir. Bu aşamada;

  • Vasiyetçinin bizzat olacak şekilde resmi imzaya yer vermesi gerekir.
  • Resmi memurlar tarafından yazılı ya da sözlü beyanlar temel alınır.
  • Okunduktan sonra uygun görülen vasiyetname için imzalar atılır.

Tanık eşliğinde okunana vasiyetnamelere yönelik ise okuma ve imzalama detayların yer verilmez. Sadece beyanlar resmi memur tarafından bildirilir. Metin hazırlanır ve vasiyet edenin onay vermesi halinde uygulamaya geçilir. Onaylamalar sözlü olarak gerçekleşir. Bundan dolayı vasiyetname üzerinde imzalara yer verilmez. Neticesinde de imzalı ve imzasız olarak iki türden düzenlemelere geçilmektedir.

Vasiyetnamenin İptali Hakkında

Vasiyetname iptali için tasarruf ehliyeti dikkate alınır. Yani bu ehliyet olmadan hazırlanan vasiyetnamelerin iptaline yönelik dava açılabilir. Aynı zamanda yanılma ve aldatma durumları da dikkate alınır. Zorlama sonucunda düzenlenen ya da hazırlanan vasiyetnamelerin de iptali için dava açılabilir.

Hukuka ve ahlaka aykırı olan vasiyetnamelerin dahi iptaline gidilebilir. Şekil şartlarına uygun olmayanların da yine iptal edilmesi mümkün olmakta. Yukarıda belirttiğimiz gibi resmi, yazılım ya da sözlü olacak şekilde şekil şartları dikkate alınmalıdır. Bu yolla vasiyetname düzenlemesi gerçekleşir, uygulamaya alınır.

Vasiyetname İptal Davası Açma

Vasiyetname davası için de belli başlı koşullar dikkate alınıyor. Mesela dava açma sürelerini öğrenerek harekete geçmek gerekir. Temelde ölüme bağlı olarak 1 yıllık süreç devreye girer. Hak sahibinin 1 yıl içerisinde iptal davası açmasına izin verilir. Bunun dışında;

  • Davanın 10 yıllık süre aşımına bağlı olarak düşmesi esas alınır.
  • Kötü niyetli davalara yönelik ise aşım süresi 20 yıl olarak belirlenmiştir.

Vasiyetnamenin geçerli olup olmadığına yönelik miras hukuku temel alınır. Yani hukuka uygun olarak düzenlenenler kabul görmektedir. Ancak bu yolla hazırlananlar işleme alınır. Ya da iptal davalarında değerlendirilebilir. Örnek verecek olursak kanun üzerinden şekillere yer verilmiştir. Resmi ve yazılı olarak sergilenen bu şekiller temel alınmaktadır.

Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı, Takipsizlik Nedir?

Kovuşturmaya yer olmadığı kararı CMK md. 172’de düzenlenmiştir. Madde hükmünce; Cumhuriyet savcısının soruşturma evresinde şüphe oluşturacak yeterli delil bulamaması halinde veya kovuşturma imkanının bulunmaması hallerinde verdiği takipsizlik kararını ifade eder.

Yeterli Şüphe Bulunmaması Nedeniyle Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar Verilmesi

5271 sayılı CMK’nın “kamu davası açılması” başlıklı bölümünde soruşturma evresinde yeterli şüphe bulunması halinde yapılacaklar düzenlenmiştir. Madde metninde soruşturma evresinde toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısının bir iddianame düzenleyeceği ifade edilmiştir.

Soruşturma evresinde basit şüphe yeterliyken, kovuşturma evresine geçilebilmesi için “yeterli şüphenin” varlığı aranır. Madde metninde geçen yeterli şüphe kavramından kasıt, suçun işlendiğinin akla ve mantığa uygun somut delillerle destekleniyor olmasıdır. Yeterli şüphenin varlığından söz ediliyorsa Cumhuriyet Savcısı kamu davası açacaktır. Ancak yeterli delilin olmaması durumunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verecektir.

Kovuşturma Olanağının Bulunmaması Nedeniyle Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı Verilmesi

CMK madde 172’de kamu davası açılamaması için gereken şartlardan biri olarak kovuşturma imkanının olmaması sayılmıştır. Cumhuriyet Savcısının kovuşturma olanağının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer yoktur kararı verebilmesi için ise aşağıda sayılan hallerden birinin gerçekleşmiş olması gerekmektedir:

Şikayete Tabi Suçlarda Şikayetin Yokluğu:

Kanunda soruşturma ve kovuşturmanın gerçekleşebilmesi için şikayet gerektiren suçlar düzenlenmiştir. Söz konusu suçlarda kovuşturma aşamasına geçilebilmesi için şikayetin varlığı aranır. Şikayete tabi suçlarda, şikayet mevcut değilse kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir.

Dava Zamanaşımı Süresinin Dolması:

Dava zamanaşımı TCK md. 66’da düzenlenmiştir:

Dava zamanaşımı

 Madde 66-:

(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası;

a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,

b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,

c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,

d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,

e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,

Geçmesiyle düşer.

Soruşturma aşamasında dava zamanaşımı süresi dolarsa kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Kovuşturma aşamasında ise dava zamanaşımı süresi(TCK md. 66) dolarsa ceza davası düşer.

Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikayette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. (TCK md. 73)

Yaş Küçüklüğü:

Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir. (TCK md. 31/1)

Suçun Affı:

Kişiye isnat edilen suç genel affa uğramışsa o kişi hakkında takipsizlik kararı verilir.

Genel af halinde, kamu davası düşer, hükmolunan cezalar bütün neticeleri ile birlikte ortadan kalkar. (TCK md. 65/1)

Özel af söz konusu takipsizlik kararı verilebileceği gibi belirli şartların varlığı halinde kamu davası açılabilir.

Şüphelinin Ceza Ehliyetini Sürekli Olarak Kaybetmiş Olması:

Bir kişinin algılama yeteneğinin ve/veya  davranışlarını yönlendirme iradesinin mevcut olmadığı hallerde ceza ehliyetinin tam olmadığı kabul edilir.

Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur. (TCK md. 32/1)

TCK madde 32’de sayılan hallerin varlığı halinde o kişi için takipsizlik kararı verilecektir.

Savcı Hiç İfade Almadan Takipsizlik Kararı Verebilir Mi?

Takipsizlik kararı ile ilgili sık sorulan sorulardan biri de “savcı hiç ifade almadan takipsizlik kararı verebilir mi” sorusudur. Bu soruyu cevaplarken takipsizlik kararının verilebilmesi için nelerin olması gerektiğini anımsatalım. Soruşturma evresinde basit şüphe yeterliyken, kovuşturma evresine geçebilmesi için bu şüphenin varlığı aranır.

Tüm bu süreçte savcı hiç ifade almadan takipsizlik kararı vermesi mümkün değildir.

İçtihat metni olarak geçen metinde 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki maddeye atıfta bulunulur.

Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararını Kim Ve Nasıl Verebilir?

Kovuşturmaya yer olmadığı kararı soruşturma aşamasında; kovuşturma aşamasına geçilmesi için yeterli şüphe ve delilin olmadığı veya kovuşturma imkanının bulunmadığı sonucuna varan Cumhuriyet Savcısı tarafından verilir.

CMK MADDE 172/1

KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR

(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi  ve mercii gösterilir.

Ayrıca kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi durumunda: “Bu karar, suçtan zarar gören, müşteki ve önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilmelidir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda; itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilmelidir. “(CMK md.172-1)

Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Verilen Karara İtiraz Ve Yapılan İtirazın Sonuçları

Cumhuriyet Savcısının Kararına İtiraz:

  • Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir. (CMK md. 173/1)
  • İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir. (CMK md. 173/2)

Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karara (Takipsizlik Kararına) İtirazın Sonuçları

Kovuşturmaya yer olmadığı kararına ilişkin itiraz Sulh Ceza Hakimliği’ne yapılır. Sulh Ceza Hakimliği dosyadaki delilleri yeterli bulmayıp soruşturmanın genişletilmesini isteme hakkına da sahiptir. Ancak Sulh Ceza Hakimliği yapılan itiraza karşın dosyada gerekli değerlendirmeyi yaptıktan sonra kamu davasının açılmasının gerekli olmadığı yönünde kanaat bildirip, yapılan itirazı reddedebilir.

Ayrıca CMK md. 173/6’da belirtildiği üzere; Cumhuriyet Savcısının kamu davasının açılmaması yönünde takdir yetkisini kullandığı durumların söz konusu olması halinde, Sulh Ceza Hakimliği sadece takdir yetkisinin yerinde kullanılıp kullanılmadığını denetleme hakkına sahiptir.

  • Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir. (CMK md. 173/4)
  •  Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz. (CMK MD. 173/5)

Kovuşturmaya Yer Yok Kararı Kesinleştikten Sonra Yeniden Soruşturma Başlatılması İçin İtiraz Mümkün Mü?

Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararının Kesinleşmesi:

  • Suçtan zarar gören kişi, kovuşturmaya yer olmadığı kararı kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içinde karara itiraz etmezse ya da suçtan zarar gören kişinin süresi içinde yaptığı itiraz Cumhuriyet Savcılığı tarafından reddedilirse, karar kesinleşir.

Karar Kesinleştikten Sonra Yeniden Soruşturma :

  • Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz. (CMK md. 172/2)